
Sanayi yatırımları, ülkelerin kalkınma yolundaki can damarlarını oluşturmaktadır. Bu nedenle yapılacak sanayi yatırımlarının yerlerinin iyi seçilmesi azami önem arz etmektedir. Çünkü yapılacak sanayi yatırımları seçilen bölgeleri kentleşmeden, çevreye, sosyal hayattan, sağlığa çok geniş bir yelpazede etkileyecek; adeta bölgeyi dönüştürecektir. Diğer taraftan yapılacak yatırımların, çevredeki diğer sanayi kuruluşlarını da kapsayacak şekilde geniş bir perspektifle planlanması gerekmektedir. Akılcı bir plan ile aynı veya birbirine benzer işleri yapan işletmeler bir araya getirilerek çok yönlü faydalar sağlanabilmektedir. Bu bağlamda değerlendirildiğinde organize sanayi bölgeleri karşımıza çıkmaktadır.
19. yüzyılda başlayan sanayileşme hareketlerinin bir ürünü olarak ortaya çıkan organize sanayi bölgeleri fikri yerleşim yerlerinde inşa edilen sanayi tesislerinin bölge halkı, çevre ve doğal kaynaklara zarar vermesi neticesinde ete kemiğe bürünmüş ve ilk organize sanayi bölgeleri sanayi tesislerinin yerleşim yerlerinden uzak bir yerde bir arada toplanarak planlı kentleşmeyi sağlama amacına yönelik kurulmuştur. Daha sonraki yıllarda ise organize sanayi bölgeleri sadece bu amacı gerçekleştirmekle kalmamış; bölgeler arası gelişmişlik farklarının azaltılması, dengeli kalkınmanın sağlanması ve istihdamın arttırılması gibi misyonlar üstlenerek gelişmelerine devam etmişlerdir. Günümüzde hükümetler, organize sanayi bölgelerini önemli bir bölgesel kalkınma aracı olarak kullanmaya devam etmektedir.
Türkiye’de organize sanayi bölgesi uygulaması, dünyadaki örneklerine göre oldukça yenidir. İlk olarak 1961 yılında Bursa Organize Sanayi Bölgesi’nin kurulması ile başlayan organize sanayi hamlesi günümüze kadar hızlı bir artış trendi göstermiş; bu organize sanayi bölgeleri Türkiye’nin üretim merkezleri haline gelmiştir. Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu (OSBÜK)’e göre 2022 yılı itibari ile Türkiye’de farklı aşamalarda ve farklı bakanlıklara bağlı olarak faaliyet gösteren 375 organize sanayi bölgesi bulunmaktadır.
Ülkelerin kalkınma yükünü çeken organize sanayi bölgeleri, sanayi üretiminin lokomotifini oluşturmaktadır. Ancak son yıllarda sanayi üretiminin çevre kirliliğini de beraberinde getirmesi, kalkınma sonucu ortaya çıkan refahın tartışılmasına yol açmaktadır. Gerek üretim sürecinde kullanılan fosil yakıtlar gerekse üretim sürecinde ve/veya sonucunda ortaya çıkan sıvı, katı ve gaz kirleticiler çevreyi ve ekosistemi dönüşü olmayacak şekilde etkilemektedir. Bu durum, uluslararası arenada konu üzerinde daha fazla durulmasına ve çeşitli çalışmaların yapılmasına neden olmuş; çevreyi koruyan üretim ve kalkınma anlayışının mümkün olduğu projeler geliştirilmeye başlanmıştır. Türkiye’de yürütülen ve Dünya Bankası tarafından desteklenen, organize sanayi bölgelerinin çevresel ve ekonomik anlamda iyileştirilmesini amaçlayan Yeşil Organize Sanayi Bölgesi projesi bu projelerden bir tanesidir.
Organize Sanayi Bölgesinin Tanımı ve Hedefleri
Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Teşkilatı (UNIDO) organize sanayi bölgelerini, bir grup üretici tarafından, bazen ortak tesislerle birlikte kullanılmak üzere, yolların, ulaşımın ve kamu hizmetlerinin sağlanmasıyla kapsamlı bir plana göre geliştirilmiş ve parsellere bölünmüş bir arazi parçası şeklinde tanımlamaktadır.
Türkiye’de organize sanayi bölgeleri ile ilgili en kapsamlı tanım şüphesiz organize sanayi bölgeleri ile ilgili yürürlükteki kanun olan 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununun 3. Maddesinde yapılmıştır. Söz konusu maddeye göre organize sanayi bölgesi Sanayinin uygun görülen alanlarda yapılanmasını sağlamak, çarpık sanayileşme ve çevre sorunlarını önlemek, kentleşmeyi yönlendirmek, kaynakları rasyonel kullanmak, bilgi ve bilişim teknolojilerinden yararlanmak, sanayi türlerinin belirli bir plan dâhilinde yerleştirilmesi ve geliştirilmesi amacıyla, sınırları tasdik edilmiş arazi parçalarının imar planlarındaki oranlar dâhilinde gerekli ortak kullanım alanları, hizmet ve destek alanları ve teknoloji geliştirme bölgeleri ile donatılıp planlı bir şekilde ve belirli sistemler dâhilinde sanayi için tahsis edilmesiyle oluşturulan ve bu kanun hükümlerine göre kurulan, planlanan ve işletilen, kaynak kullanımında verimliliği hedefleyen mal ve hizmet üretim bölgelerini ifade etmektedir.
Organize sanayi bölgelerinin işletmelere sağladığı faydalar ve sunduğu hizmetler kadar ülkelerin gelişmesine ve kalkınmasına yaptığı katkılar da önem arz etmektedir. Sağladıkları teşvikler ile yabancı sermayeyi ülkelere çekip; bölge halkına istihdam imkanı sağlaması, planlı kentleşmeyi sağlamakta önemli bir araç olarak kullanılması, sanayinin bölgeler arasında dengeli dağılmasını sağlayarak bölgeler arası gelişmişlik farklarını ortadan kaldırması, çevreyi, doğayı ve tarım alanlarını korumada önemli bir rol oynaması organize sanayi bölgelerinin ülkelerin kalkınmasına sağladığı katkılar olarak ifade edilebilir. Bu katkılar, organize sanayi bölgelerinin önemini ve hükümetler tarafından bir kalkınma politikası aracı olarak kullanılmasını açıklamaktadır.
Diğer taraftan organize sanayi bölgelerinin hedefleri kısaca şu şekilde sıralanabilir (T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 2022):
- Sanayinin disipline edilmesi,
- Kentlerin planlı gelişmesine katkıda bulunması,
- Sanayinin az gelişmiş bölgelerde yaygınlaşması,
- Tarım alanlarının sanayide kullanımının önüne geçilmesi
- Sağlıklı, ucuz, güvenilir bir altyapı ve ortak sosyal tesisler kurulması,
- Ortak arıtma tesisleri ile çevre kirliliğinin önlenmesi,
- Bölgelerin devlet gözetiminde, kendi organlarınca yönetiminin sağlanması,
- Birbirini tamamlayıcı ve birbirinin yan ürününü teşvik eden sanayicilerin bir arada ve bir program dahilinde üretim yapmalarıyla, üretimde verimliliğin ve kar artışının sağlanması.
Yeşil Ekonomi ve Organize Sanayi Bölgelerinin İlişkisi
Yeşil ekonomi, iklim krizi neticesinde mecburi bir yönelim olarak son yıllarda üzerinde sıklıkla durulan bir kavram olmuş; bu durum kavramın hem ulusal hem de uluslararası düzeyde çeşitli politikalara dahil edilmesi ile sonuçlanmıştır. Kavrama olan ilginin bu kadar artmasının ardında yeşil ekonominin mevcutta var olan ve gittikçe derinleşen ekonomik ve çevresel sorunların çözülmesinde aktif rol oynayacağı düşüncesi yatmaktadır. Ülkeler bu düşünce doğrultusunda yeşil işlere, yeşil üretime, yeşil teknolojiye yatırım yaparak çevreyi olumsuz etkilemeyen ekonomik politikalara yönelmektedir.
Yeşil ekonomi kavramını anlamak için öncelikle iklim krizinden bahsetmekte fayda bulunmaktadır. İklim krizinin temelinde küresel ısınma sorunu yer almaktadır. Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) dünya sıcaklığının 1880 yılından itibaren 0.8°C arttığını belirtmektedir. Doğrusal olmayan bir sıcaklık artışını ifade eden bu durum dünya üzerindeki bütün canlıların yaşam alanlarını olumsuz etkilemektedir. Küresel ısınmanın ve küresel ısınma sonucu ortaya çıkan iklim krizinin nedeni ise sanayileşme olarak görülmektedir. Sanayileşme ile doğal kaynaklar kullanılarak üretim yapılmakta; bu üretim sonucu ortaya çıkan başta karbondioksit olmak üzere emisyonlar atmosferde birikerek dünyayı ısıtmaktadır.
Yeşil ekonomi kavramını anlamak için önemli olan bir diğer kavram yeşil ekonomi kavramının temelinde bulunan sürdürülebilir kalkınma kavramıdır. Sürdürülebilir kalkınma anlayışı, ekonomik ilerlemenin, çevre sorunlarına ve insan hayatına hangi yönde etki ettiği düşüncesinin tartışılmaya başlanması üzerine ortaya çıkmıştır. 1960lı yıllarda meydana gelen önemli ekonomik gelişme ve büyük üretimin ekolojik dengeyi bozarak canlı yaşamını tehdit eder hale gelmesi mevcut iktisadi sistemin tartışılmasına neden olmuştur. Bu durumun önüne geçilerek çevre ve gelecek nesillerin ekonomik ilerleme uğruna feda edilmemesi ve konu hakkında ulusal ve uluslararası birtakım önlemler alınması hususunda uluslar üstü bir mutabakat oluşmuştur. Bu doğrultuda kalkınmayı yalnızca ekonomik değil, çevresel, sosyal ve beşeri açıdan ele alan sürdürülebilir kalkınma kavramı ortaya çıkmıştır.
Sürdürülebilir kalkınma kavramının ilk kez Uluslararası Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) tarafından Birleşmiş Milletler Çevre Programı ve Dünya Yaban Hayatı Fonu’nun desteği ve tavsiyesi ile hazırlanan Dünya Koruma Stratejisi isimli raporda kullanıldığı düşünülmektedir. Raporda, Dünya Koruma Stratejisi’nin amacı yaşam kaynaklarının korunması yolu ile sürdürülebilir kalkınmanın elde edilmesine yardımcı olmak şeklinde açıklanmıştır.
Avrupa Komisyonu tarafından 2019 yılında ilan edilen, çevre, iklim ve kalkınma konusunda dünya ekonomisinin dönüşmesine yönelik önemli bir adım olan Avrupa Yeşil Mutabakatı, Avrupa Birliği’ni 2050 yılında net sera gazı emisyonlarının olmadığı ve ekonomik büyümenin kaynak kullanımından ayrıştırıldığı, modern, kaynakları verimli kullanan rekabetçi bir ekonomiye sahip adil ve müreffeh bir topluma dönüştürmeyi amaçlayan yeni bir büyüme stratejisini ifade etmektedir.
Avrupa Yeşil Mutabakatı, Avrupa Birliği’nin yeni büyüme stratejisini ifade etmektedir. Mutabakatın başarıya ulaşabilmesi için en önemli şartlardan biri temiz ve döngüsel bir ekonomi modeline geçilmesidir. Bu bağlamda Avrupa Komisyonu 2020 yılının Mart ayında kamuoyuna bir Döngüsel Ekonomi Eylem Planı sunmuştur. Döngüsel ekonomiye geçiş ile doğal kaynak üzerindeki baskının azaltılması, sürdürülebilir büyümenin ve istihdam artışının sağlanması beklenmektedir. Ayrıca Avrupa Birliği 2050’de iklim nötr bir kıta olma hedefine ulaşmak için döngüsel ekonomiyi bir ön koşul olarak görmektedir.
Döngüsel ekonomi modelinin uygulanması açısından endüstriyel simbiyoz sisteminin kurulması önem arz etmektedir. Coğrafi anlamda birbirlerine yakın olan ve farklı sektörlerde faaliyet gösteren işletmelerin, malzeme, enerji, su ve üretim süreci atıklarının fiziksel olarak değişimini teşvik eden bir yaklaşım olarak ifade edilen endüstriyel simbiyoz sistemi ile işletmeler beraber çalışarak kendi başlarına çalışarak elde edecekleri faydalardan toplamından daha büyük bir faydaya ulaşabilmektedirler. Endüstriyel simbiyoz sistemi ile bir yandan kaynak ve enerji kullanımında verimlilik sağlanırken diğer yandan çevresel problemler azaltılabilecektir.
Bu durum, organize sanayi bölgelerinin döngüsel ekonomideki rolünü arttırmakta ve yeşil dönüşümün bir parçası olması gerekliliğini doğurmaktadır.
Türkiye'de Yeşil OSB Projesi
Türkiye, tarihi ve sosyal bağları olduğu Avrupa’yı ticari ilişkileri nedeni ile ekonomik alanda da yakınen takip etmektedir. Bu nedenle Avrupa Birliği tarafından yürütülen yeşil ekonomi, yeşil büyüme ve yeşil üretim gibi kavramlar ve bu anlamda üretilen politikalar Türkiye tarafından Avrupa Birliği uyum süreci çerçevesinde içselleştirmeye ve iç politikada uygulanmaya çalışılmaktadır.
Türkiye’de yeşil büyüme ve yeşil üretim kavramları ilk kez Onuncu Kalkınma Planı’nda yer alırken, Yeşil organize sanayi bölgesi kavramı ise Türkiye’de ilk kez 2016 yılında kullanılmıştır. 2016 yılında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü ile Dünya Bankası Uluslararası Finans Kuruluşu (WB-IFC) işbirliğinde Türkiye İçin Yeşil Organize Sanayi Bölgeleri Çerçevesinin Geliştirilmesi Projesi başlatılmıştır. Ana hedefinin Türkiye için detaylı ve geniş kapsamlı bir yeşil organize sanayi bölgesi çerçevesi geliştirmek olan projede verimlilik (enerji, kaynak), yeşil altyapı ve döngüsellik konularında çalışmalar yapılmak üzere Adana Hacı Sabancı OSB, Ankara ASO 1. OSB, Bursa OSB ve İzmir Atatürk OSB pilot olarak seçilmiş ve bu dört organize sanayi bölgelerinde teknik araştırmalar/analizler yapılmıştır.
Bu çalışmanın çıktılarından hareketle, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Organize Sanayi Bölgelerinin de üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi için bir program ortaya koymuş, TSE işbirliği ile Yeşil OSB Sertifikasyon Sistemi hayata geçirilmiştir.
Yeşil OSB Sertifikasyonu
Yeşil OSB Sertifikasyon Sistemi Projesinin temel amacı; ülkemizde yer alan sanayi bölgelerinin Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları doğrultusunda “Sürekli Gelişim” prensibi benimsenerek uluslararası standartlara ulaştırmaktır. Bu amaç doğrultusunda, Yeşil OSB Sertifikasyon Sistemi’ne dahil olmak amacıyla ön koşullar ve performans kriterleri tanımlanmıştır. Performans kriterleri; OSB Yönetimi, Ekonomik, Çevresel ve Sosyal Performans başlıkları olmak üzere 4 ana başlık altında değerlendirilmektedir. Performans kriterlerine ilişkin detaylar Yeşil OSB Başvuru Rehberinde sunulmuştur. Bu kriterlerin temel amaçları;
- OSB’nin yönetimsel ve izlemeye ilişkin performansının artırılması sağlamak,
- Su, atık su, atık ve kaynakları yönetmek için sürdürülebilir araçlar sağlayarak ve OSB’lerin ayak izlerini en aza indirerek çevresel performanslarının artırılmasını sağlamak,
- İklim değişikliği sorunları ile çevre üzerindeki yerel ve küresel etkilerin ele alınmasını sağlamak,
- İşçi hakları ve çalışma koşulları, cinsiyet, topluluk diyaloğu, arazi edinimi ve sosyal altyapı dâhil olmak üzere toplumun ve çalışanların ihtiyaçlarını ele alarak sosyal performansın iyileştirilmesini sağlamak,
- OSB yöneticileri ve işletme sahipleri için ekonomik performansın artırılmasını sağlamaktır.
Performans göstergesi kategorileri;
- OSB yönetim performansı,
- çevresel performans,
- sosyal performans ve
- ekonomik performans şeklinde ayrılmıştır.
Uygulama kapsamında en az 1 işletmeye sahip OSB’ler yer almaktadır.
Sinerji Çevre olarak, 10 yılı aşkın süredir çevre danışmanlığı, sürdürülebilirlik, karbon ayak izi gibi konularda vermiş olduğumuz hizmetlerden gelen tecrübemizi Yeşil OSB Belgelendirme alanına taşıyoruz.
Yeşil Havalimanı gibi yine TSE uhdesinde yürütülen projelerde olan deneyimimiz ile geçerli standartlar kapsamında kurumsal karbon ayak izi hesaplanması, su ayak izi tespiti, TSE kriterlerinin karşılanmasına rehberlik edilmesi gibi Yeşil OSB belgelendirme hedefleri konularında destek sağlamaktayız. Türk sanayisinin en önemli yapı taşı organize sanayi bölgeleri olarak, bu sürdürülebilirlik yolculuğunda; uzman desteğine ihtiyaç duyuyorsanız “Gelişen Çevrede Kalıcı Çözümler” için bizlere ulaşabilir, aşağıdaki link aracılığıyla ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.
Sinerji Çevre Danışmanlık (sinerjicevre.com.tr)